11 Haziran 2010 Cuma

telaşım var ,yaşama telaşım

Ertuğrul özkök ü dinledim akşam.Babamın öldüğü yaşa kadar yaşasam ,daha 20 papatya mevsimi göreceğim dedi.Bide onun çok sevdiğim bir lafı var "bu yaştan sonra kötü şarap içme lüksüm yok." Sonra işte huzurlu mabedim yıkıldı,dağıldım yine.
Temizlik yap,biber doldur,ütü yap böyle mi sürsün hayatım...Kendimi bunlara adayınca geçip gidiyor zaman.Mutlu olmuyorum elbette ama huzurlu oluyorum.Kendini güvende hissetmenin huzuru bu.Sonra bir gün bir şey oluyor.Bir söz duyuyorum,ya da bir şiir.Kendime ördüğüm kale yıkılıyor.Felsefi yanım ortaya çıkıyor.Bir şey yapmalıyım diyorum.Temizlikten ütüden farklı bir şey...Hiç bir şey de yapamıyorum.Sonra çaresizlikle içim acıyor.Canım yanıyor.
Hayat hızla akıp gidiyor.Daha farklı daha güzel yaşamalıyım evet bunu biliyorum.Ama nasıl olacağının sırrını çözemedim daha.Her sabah aynı yatakta uyanıyorum,kahvaltımı yapıyorum,iş yerime gelip bir kahve içiyorum ,sonra Ayşe Armanı okuyorum..Bazen yoğun olduğumda okuyamıyorum bile ve bu canı mı sıkıyor.Monotonluk kötü evet .Ama bir sabah kalkmasam o yataktan,işe gitmesem ,kahvemi içmesem yürümez ki işler batarım mazallah.Çocuğum gibi büyüttüğüm işim nolur sonra.Her şeyi bırakıp gitmek imkansız. Olmasında zaten.O süslü laflarıyla şairler bizi olmadık hayallere kaptırmasınlar.Kimi neyi bırakıp gidiyorsun.Eşimizi biz seçmedik mi.Çocuğumuz olsun istemedik mi.İşimizi büyütmeyi.Hepsini biz istedik.İnsanlar biriktirdik.Bu da yaşanmışlık zaten.Biz bu kurulu dünya düzeninde monotonluğa ayak uydurmalıyız.Bırakıp gitmeden kaldığımız o yerde mutlu olmanın yolunu bulmalıyız bence. Sonra bırakıp gittiklerimizi özlemek te mutsuz eder bizi.